TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

DEPREMİN AFET OLMAMASI İÇİN...

DEPREMİN AFET OLMAMASI İÇİN...
İSTANBUL
18.08.2007

17 AĞUSTOS 1999'DA OLAN KOCAELİ DEPREMİNİN ARDINDAN DÜN KONUYLA İLGİLİ BİR BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI.

BASINA VE KAMUOYUNA
 
 
 
17.08. 2007
 
İSTANBUL VE MARMARA BÖLGESİ, SONUÇLARI BAKIMINDAN YIKICI OLACAĞINI
BİLDİĞİMİZ DEPREMİNİ BEKLEMEKTEDİR.  AFET RİSKLERİNİN BELİRLENMESİ VE AFET
ZARARLARININ AZALTILMASI, GÜVENLİ ÇEVREDE GÜVENLİK İÇİNDE YAŞAM ALANLARININ
HAZIRLANMASI KAMU YÖNETİCİLERİN ÖNÜNDE BİR GÖREV OLARAK DURMAKTADIR.
 
17 Ağustos 1999, merkez üssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğündeki Marmara depremi bütün bölge illerini etkiledi ve bir çoğunu 45 saniye içinde tanınmaz hale getirdi. Yüzyılın felaketi sayılabilecek bu deprem ülkemizin en gelişmiş olan Marmara bölgesinde resmi rakamlara göre 20 bin insanımızın ölümüne yol açtı.  Deprem Bölgeleri Haritası‘na göre, yurdumuzun %92‘sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95‘inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98‘i ve barajlarımızın %93‘ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Son 58 yıl içerisinde depremlerde, 60 binin üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 120 bini aşkın kişi yaralanmıştır. Yaklaşık olarak 420 bin bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.


17 Ağustos 1999‘un üzerinden sekiz yıl geçti. Böyle bir yıldönümünde kaybettiğimiz vatandaşları anmanın yanı sıra birincisi deprem yaşamış bölgelerde felaketin ardında  sorunların nasıl derinleştiğini, ikincisi hem deprem yaşamış olan bölgelerde hem de beklenen olası İstanbul Depremi için neler yapıldığını, yaklaşan büyük tehlike için hangi noktada olduğumuzu sorgulamamız gerekmektedir.
 
17 Ağustos 99 depreminin ardından neler yapıldı? Neler söylendi?
 
1.      Kentlerin alt yapı -ulaştırma- imar ve şehircilik alanında birikmiş
problemleri artarken, fiziki çevrenin sağlıklı hale getirilmesi için kayda
değer bir çalışmaya henüz geçilememiş, kalıcı konutlar ise; son kalan tarım
alanları, dolgu alanları ve meyve bahçeleri üzerine yapılmıştır. Diğer
taraftan İstanbul gibi bir metropol de afet risklerine karşı yaşam
çevrelerini dayanımsız hale getiren ranta dayalı imar düzeni ise aynen
yürütülmektedir.
2.      Kentlerin depreme hazırlanması gibi devletin birinci öncelikte
olması gereken önemli bir konu, gündemde hiçbir zaman gereken ağırlığına
kavuşamamış, hem bilimsel çalışmaların geliştirilmesi, mikro bölgeleme
yöntemi ile afet risklerinin saptanması hem de buna ait çalışmaların
yapılması için çok ağır kalınmıştır. Depreme karşı önlemler geliştirmenin
fazla maliyetli olacağı, gerekçesi ile on iki milyon nüfuslu İstanbul‘un can
ve mal güvenliği ikinci plana itilmiştir. Siyasal kadroların yeterli desteği
sunmaması sonucunda ne yazık ki bilimsel gerçekliklerin gereği yerine
getirilememiş, işin gerçek sahibi olan; kararları ve yaptırımları bulunan
kalıcı bir kurumsallaşma yaratılamamıştır. Ve ayrıca İstanbul‘a son üç yılda
dikilen lalelere harcanan paranın depreme hazırlık için kullanılması
gerektiği mevcut yönetimler tarafından düşünülememektedir.
3.      Yaşanılan büyük felaketin sonucunda gerek halkın özverili
dayanışması ile yurt içinden ve dışından kişi ve kurumlar olarak
kendiliklerinden yaptıkları yardımların, gerekse deprem nedeniyle çeşitli
isimlerle toplanan deprem vergilerinden elde edilen gelirlerin genel bütçe
içinde kullanılarak sermayeye kaynak transferinde, borç ödemelerinde ve
memur maaşlarında kullanıldığı, toplanan kaynakların yönetiminin açık
olmadığı ve denetlenmediği bilinmektedir.
4.      17 Ağustos sonrası kamuoyunda oluşan uygun ortam ve beklentilere
karşın;"Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile kamusal denetim
alanı "özel şirketlere" devredilerek özelleştirildi ve yapı denetiminde yeni
bir süreç başlatıldı.
5.      Marmara denizindeki faylar konusunda sürdürülen bilimsel çalışmalar
daha belirgin sonuçlar ortaya çıkardı ve riskin ne kadar büyük olduğu bir
kez daha görüldü. Giderek fay tartışmalarıyla zaman yitirmek yerine, Marmara
Bölgesi ve İstanbul‘u depreme hazırlayacak program ve uygulamaların önemli
olduğu vurgulanarak: "Deprem yıkmadan yıkılması gerekenleri yıkalım,
güçlendirilmesi gerekenleri güçlendirelim. Bunun için depremle ilgilenen tüm
kurum ve kuruluşların eşgüdüm içinde, olmazsa olmaz koşullarını içeren ortak
bir teknik ve toplumsal planlama kapsamında harekete geçirilmelidir."
önerileri yapıldı.
6.      Başbakanlığın 21 Mart 2000 tarihli genelgesi ile Ulusal Deprem
Konseyi oluşturuldu. Deprem Konseyi‘nin "Türkiye‘de bir "Ulusal Deprem
Stratejisi" geliştirilmesinin ana amaç olduğu belirtilen "Deprem Zararlarını
Azaltma Ulusal Stratejisi" raporunda; "Deprem ve afetlerle ilgili olarak
yürürlükte bulunan mevzuatın bütünlük ve tutarlık gösteren bir politika ya
da strateji oluşturmadığı bir gerçektir. Ayrıca, bunları yürütmekle yükümlü
organ ve kurumların da bir sistem oluşturmak şöyle dursun, kimi durumlarda
karşıt işleyişler gösteren çok başlı bir yapılanma gösterdiği, üzerinde
görüş birliği bulunan bir olgudur. Bu nedenlerle, mevcut sistemde yapılacak
iyileştirmelerin, başvurulacak yeni düzenleme alanlarının, yasal önlem ve
kurumlaşmaların neler olması gerektiği ve bunların hangi kuruluşlarca nasıl
yerine getirileceğinin bilimsel açıdan belirlenmesi bir temel ödev olarak
durmaktadır" denildi.
Ancak, Ocak 2007‘de Ulusal Deprem Konseyi lağvedildi.
7.      TMMOB‘nin "Doğu Marmara Depremleri ve Türkiye Gerçeği" raporu
Haziran 2000‘de yayınlandı. Raporda; Toprak ve konut politikalarının toplum
yararına düzenlenmesi, ulusal ve bölgesel planlamanın yapılması, bilimsel
çalışmalara kaynak aktarılması ve bilimsel verilerin esas alınması, toplu
ulaşım ve taşımacılık sistemlerinin geliştirilmesi, depremi felakete
dönüştüren sorumlular hakkında kamu davası açılması, işlevsel deprem bütçe
yönetiminin oluşturulmasının gerekliliğine vurgu yapıldı.
 
Depremin Afet Olmaması İçin.
 
*Su toplama havzaları, dolgu alanları, heyelan bölgeleri, dere yatakları,
sahiller, zemin bakımından elverişsiz bölgeler, afet riski taşıyan alanlar
her ne şekilde olursa olsun yerleşime açılmamalı, halen bu özelliklere sahip
olan yerleşmeler gerekli önlemler alınarak boşaltılmalıdır.
*Planlama öne çıkarılmalı, plan kararlarına başta kamu idaresi uymalı ve
vatandaşların uyması mutlaka sağlanmalıdır. Kamu denetimi özellikle bu
alanda yoğunlaştırılmalıdır.
*Bütün yapılı fiziki çevre mutlaka plancı-mimar-mühendis tasarımı ve
uygulaması nezaretinde gerçekleştirilmeli, kaçak yapılaşma ile imar ve fen
kurallarına aykırı olarak herhangi bir şekilde yapı meydana getirilmesine,
daha sonra kullanılmasına asla izin verilmemelidir.  Diğer taraftan yapı
denetimi bütün ülkede kamusal bir nitelikte mutlaka sağlanmalıdır.
*Bir kentin ortak kullanımında olan alt yapı, ulaşım yapıları ile okul,
hastane, eğitim yapıları ve insanların toplu bulunduğu iş merkezleri gibi
yapılar öncelikle hiç vakit geçirilmeden  güvenli hale sokulmalıdır.
*Var olan yapı stoğunun rehabilite edilmesi, tek tek yapıların onarılması,
sağlamlaştırılması, yeniden düzenlenmesi, tarihi yapılarda önlemler
alınması, ada ve mahalle ölçeğinde düzenleme ve tadilatlara girişilebilmesi,
bunlara ait planlama-mimarlık ve mühendislik faaliyetleri ve bu çalışmaların
taşıması gereken niteliklerin düzenlenmesi gerekmektedir. 
*Bilimsel çalışmalara kaynak aktarılması ve bilimsel verilerin esas alınması
gerekmektedir.
*"AB‘ye uyum yasalarını" bir çırpıda meclisten geçiren siyasal iktidar,
nedense imar yasasını, afetler yasasını, yerel yönetimler yasası hala
düzenlenememiştir. Ülkemizde dereler, vadiler, ormanlar, su havzaları,
deprem tehlikesi içeren kısaca yapılaşmaya uygun olmayan alanlar, rant
ekonomisinin baskısı altında yapılaşmaya açılmıştır, gelecekte açılmaması
yönünde ciddi bir irade de yoktur.
 
22  Temmuz seçimleri öncesinde hükümetin programında depreme dair bir
çalışmanın olmaması dikkat çekicidir. Siyasal iktidarın günü kurtarmaya
yönelik politikaları sonucunda, tekrar bir felaket ile karşılaşmadan
önlemler alınmalıdır. Bütçeden yapılan harcamaların deprem gibi beklenen bir
felaket için hazırlık amacıyla kullanılması gerekliliği göz ardı
edilmemelidir. Bu bilimden uzak politikaların bedelini binlerce insan
hayatları ile ödemek zorunda kalacaktır.
 
 
 
Siyasal İktidarı, deprem konusunda sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye
çağırıyoruz!
 
 
Tores DİNÇÖZ
İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri
 
TMMOB İSTANBUL İL KOORDİNASYON KURULU

Okunma Sayısı: 787
Fotoğraf Galerisi